Kayıtlar

Medine Kadısı

Resim
  Eskiden Osmanlı zamanında hukuk fakültesini birincilikle bitiren Kadıları mükâfat olarak Medîne-i Münevvere’ye kadı  olarak tayin ederlermiş.  Gönlü Rasûlullah aşkı ile dolu olan bir genç bunu duyunca bütün gayretini sarf ederek, hukuk fakültesini birincilikle bitirmeye karar vermiş.  Gündüz okulda, gece ise evinde mum ışığında ders çalışır, uyku bastırınca parmağını yanan muma tutar, parmağını yakar, uykusunu dağıtırmış.  Bir de adak adamış: “Eğer ben bu okulu birincilikle bitirir,Peygamber Şehri Medine’ye kadı olursam, yolda ilk karşıma çıkıp, benden yardım isteyene cebimdeki en büyük parayı vereceğim.” diye. Neticede okulu birincilikle bitirip Medîne-i Münevvere’ye hâkim olmaya hak kazanır. Tayini yazılır ve yolcu edilir.  Uzun bir yolculuktan sonra yolu Şam’a uğrar. Emeviye Camii’nde namaz kılıp, Allah’a şükürler eder.  Fakat gönlü Rasûlullah aşkı ile yandığı için orada çok fazla eğlenmeden tekrar yola koyulmak için davranır.  Zira tüm arzusu hasret olduğu Rasûlullah’a ve o mukad

Bir Zenginin Mezar Yazısı İbrahim (a.s) kıssası

Resim
Allah'u Teâlâ, İbrahim aleyhisselama :  - Ey İbrahim, Kazma küreğini al, falanca dağa çık, orada büyük bir kabir var, onu kaz, içinde ne varsa bak!" buyurdu. İbrahim aleyhisselam o dağa çıktı kabri buldu.  Allah'u Teâlâ 'nın emrine uyarak, mezarı kazmaya başladı, kazınca bide baktı ki! Mezar içinde muazzam büyüklükte bir insan cesedi ile, başında yazılı koca bir levha gördü.. Bu levhada şunlar yazıyordu:  - Ben Ad kavminin melikiyim, Tam bin sene yaşadım. Bin orduyla savaştım, hepsini yendim. Bin defa evlendim, ve bin çocuğum oldu. Servetimin sayısını ve sınırını ölçemez oldum. Ama bir gün, devası olmayan bir hastalığa yakalandım. Beni bu dertten kurtarın, ne isterseniz vereceğim dedim. Hatta bütün servetimi vermeyi taahhüt ettim. Yetmiş yedi düvelden doktorlar hekimler getirttim.. Bütün hekim ve doktorlar aciz kaldılar. Bu hastalığa hiçbir çare bulamadılar. Artık ölmek üzereyim. Onun için bu levhayı yazdırdım. Ve son sözüm şudur: Bu dünya beni kandırdı, sizi de kandır

CENNET KOKUSU

Resim
  İlk eşinden anlaşamadıkları için ayrılmıştı. Gün yüzü görmemişti zavallı adam. Elli beş yaşına kadar evlenmek nasip olmamış, belkide kendi istemediği için bu kadar geç kalmıştı, i lk eşinden çektiklerinden dolayı sevgiye inancını kaybetmişti.  Geçen o kadar seneden sonra karşısına dünyalar iyisi bir kadın çıktı ve evlendiler.  Aaradan bir sene geçtikten, bir kızları olmuştu. Adam ilk defa bir evlat almıştı kucağına yıllar sonra, kızını kucağına alıp kokladığında cennet kokulum diyerek doya doya sevmişti... Sonrasında hep öyle hitab etti, sanki adı yokmuştu da ona "cennet kokulum" diyordu sevgili kızına.  Kader buya, ikinci eşiyle mutluluğu pek uzun sürmedi. Çok sevdiği eşi evliliklerinin altıncı yılında bir trafik kazası sonucu vefat etti. Dünyası başına yıkıldı ama hayat devam ediyordu. Kaybettiği eşinin sevgisini cennet kokulu evlatlarının sevgisiyle teselli buluyordu. Artık sadece kızının mutluluğu için yaşıyordu.  O yıllarda o zamana kadar aklından hiç geçmediği, tahmin

Üç efsane kuş. Huma, Kaknus ve Anka kuşları

Resim
  Huma Kuşu Her zaman yükseklerde bulunan, yere inmeyen bir kuştur. Bu kuş, bulunduğu gökte yumurtlar. Bu yumurta yere inerken içinden yavru çıkar, tekrar göklere uçar. Yerlere konmayan bu kuşun ayakları yoktur. Hindistan, Çin, kıpçak göklerinde yaşar. Bir inanışa göre de serçeden büyükçedir ve yere de konar. Zamanın birinde, bir’ devlete bir baş seçmek istemişler. Bu kuş insanların toplu bulunduğu yerde uçurulmuş. Kimin başına konarsa onu devlet reisi yapacaklarını kararlaştırmışlar. Uçan kuş gitmiş, bir adamın başına konmuş. Bunu Devletin başına getirmişler.  Bu sebeple  Huma kuşu na (Devlet Kuşu) da denilmiştir.  Huma ’yı bulup ta bilerek öldüren kimse kırk gün içinde ölür. ○●○●○● Kaknus Kuşu Bu kuşun gagasında bulunan üç yüz altmış delikten çeşitli sesler çıkar. Kuşlar bu sesleri işitince ona yaklaşır, o da rahatça bunları yer. Tüyleri renkli, güzel olan Kaknus bin yıl yaşar.  Kaknus ’un ölümü yaklaşınca, otlardan bir yuva yapar, orada öter. Bundan sonra kanatlarını o kadar kuvvetl

SAKIN TERK-İ EDEBDEN!

Resim
"Nabi"  Osmanlı şâiri ve Velîdir. Asıl İsmi Yûsuf'tur. Nabi'nin Hac kâfilesine, Hz. Peygamber s.a.v. Efendimize saygıyı ve edebi telkin eden ve keramet dolu bir nat'ın hikayesidir. SAKIN TERK-İ EDEBDEN! Nâbî, 1678 senesinde sultandan izin alarak, hacca gitmek için yola çıktı. Hac kâfilesi Osmanlı devlet ricâlinden meydana geliyordu. Hicaz yollarında, Peygamber efendimizin aşkından dolayı, Yûsuf Nâbî, hiç uyumadı. Medîne'ye yaklaştıkları bir gece, kâfiledeki bir devlet büyüğünün ayaklarını kıbleye doğru uzatarak uyuduğunu gördü ve yetkiliyi uyandıracak bir sesle şu nâtı söyledi. Sakın terk-i edebden, kûy-i mahbûb-i Hudâ'dır bu! Nazargâh-i ilâhîdir, Makâm-ı Mustafâ'dır bu. Habîb-i Kibriyânın hâb-gâhıdır fazîletde, Tefevvuk-kerde-i arş-ı cenâb-ı Kibriyâ'dır bu. Bu hâkin pertevinden oldu deycûr-i âdem zâil, İmâdın açdı mevcûdât dü çeşmin tûtiyâdır bu. Felekde mâh-ı nev Bâb'üs-Selâmın sîne-çâkidir, Bunun kandîli cevzâ Matla-ı nûr-i ziyâ

HOŞGELDİN YA RESULALLAH

Resim
Bu gece şereflendirdin kainatı melekler seni müjdeledi, yeryüzü sevinçle doldu Ya Resulallah. Varlığınla bir yıldız doğdu gökten salkım salkım, eğildi yere doğru seni selamladı Ya Resulallah. Putlar devrildi. Tapılan ateşler söndü. Karanlıklar aydınlık, çöller cennet oldu. Y a Resulallah.  Kutsanan göller kurudu nurunla. Kisrâ sarayının on dört sütunu çatırdayıp çoktü. Ya Resullah  Ey insanlığın Efendisi. Arzın ve semanın ay'ı güneşi. Hak'kı tavsiye edip, küfre son veren. Büyük  şeref verdin ey sultanların sultanı.. Ey peygamberlerin efendisi. Ey müttakîlerin imâmı Ey nebîlerin mührü ve sonuncusu! Hoş geldin Ya Resulallah. Selam olsun: Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Rasulallah. Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Habiballah. Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Seyyidel evveline vel ahirin. “Salât ve selâmların en yücesi Sen’in üzerine olsun, Ey Allah’ın Rasûlü!” °°° Peygamber efendimizin Sallallahu Aleyhi Vesellem'in kutlu doğum'u Hicri takvimdeki Rebiülevvel ayının

DİLİMİZİ KÖTÜ SÖZLERDEN SAKINALIM

Resim
yoldan geçerken hele şu bizim komşu kahvehaneye uğrayayımda, bir sıcak çay içeyim demli tarafından. Bakalım konu komşu nasıllar bırazda sohbet ederiz. Bugün içime zaten bir sıkıntı çokmüş karabasan gibi, belki onuda dağıtırım demiştim.  Girdim içeri bir baktımki herkes meşgul çekildim bir kenara, önüme gelen çayı  yudumlarken Akifin "Zindandan mehmede mektup" şiiri geldi aklıma. "Çaycı, acı ilaç kokulu çaydan! dakika düşelim senelik paydan! zindanda dakika farksızdır aydan. çaydanlık erisin; köpük köpük, duman erisin!" Belliki atmosferi yüksek gam yükünü hafifletmeyi bir demli çayda buluyordu merhum. Bu dörtlükte saniyelerin ne kadar zor olduğunu anlatıyordu mederse-i yusufiyede. Mekanı cennet olsun o zamanlar üstadın çileli yıllarıydı.. Eskiden kahvehanelerde çoğunlukla kültürlü edepli insanlar otutur kalkardı. Kaba saba küfürbaz tiplerde vardı ama oralarda pek barınamazlardı.  Artık  bildiğimiz gibi siyah beyaz filimlerde kaldı. Sanki onlar gitmiş