Kayıtlar

Aralık, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

KIRMIZI ARABA

Resim
Arkadaşım Gayle dört yıldan bu yana kansere karşı yaşam mücadelesi veriyordu. Diğer arkadaşlarımla birlikte onu ziyarete gittiğim bir gün çocukluk düşlerimizden söz ediyorduk. Gayle başını pencereye doğru çevirdi. Gözleri çok uzaklarda, sesi sitem dolu “Ben, kumandalı, kırmızı bir oyuncak arabamın olmasını isterdim hep, ama doğum günümde ne istediğimi söylersem; dileğimin gerçekleşmeyeceği korkusuyla hiç kimseye söyleyememiştim bunu. Bu nedenle de asla radyolu, kırmızı bir oyuncak arabam olmadı.” dedi. Gayle’i ziyaretimden bir kaç gün sonraydı. Çok sevdiğim dondurmayı almak için sırada beklerken birden dondurmacının vitrinindeki kırmızı oyuncak arabayı gördüm. Yanına da bir not iliştirilmişti: “Dondurmanızı alırken vereceğimiz kuponu doldurmayı unutmayın, belki de çekiliş sonunda bu kumandalı araba sizin olabilir.” Hemen Gayle’in sözleri geldi aklıma. Bir kaç hafta boyunca sürekli dondurma alıp , verdikleri kuponları doldurdum. Hiç bir çekilişte de kazanamadım. Bu kırmızı arabayı

Bakkal ve kel papağan

Resim
Erzak satan birinin çok güzel sesi olan yeşil renkli bir papağanı vardı. Çok da güzel konuşuyordu. Gelip gidenlerle şakalaşacak kadar kabiliyetli idi. Bakkal evine gitmiş, dükkânı papağana emanet etmişti.  O sırada bir kedi, fareyi kovalayarak dükkâna daldı. Ürken papağan, raftan rafa uçarken, gülyağı şişelerini devirdi ve ortalığı birbirine kattı. Evinden dönen dükkân sahibi, durumu görünce çok kızdı. Papağanın üzerindeki yağlardan, bu işi onun yaptığına hükmederek başına hışımla vurdu.  Olan olmuştu. Papağanın dili tutuldu, başının tüyleri döküldü ve konuşamaz hale geldi.  Bakkal, yaptığına pişman oldu; ama ne yazık ki iş işten geçmişti. Saçını sakalını yolarak şöyle diyordu: “Keşke elim kırılsaydı da O tatlı dilli papağanıma zarar vermeseydim.” Papağanın eski haline gelmesi için dualar ediyor, etrafa sadaka ve hediyeler dağıtıyordu. Aradan günler geçti. Papağanda bir iyileşme alameti bile görülmüyordu. Konuşturmak için ne yapmışsa bir türlü başarı elde edemedi. Ümitleri tük

Davada Sadakat ve Samimiyet

Resim
Arabîlerden bir adam Rasulullah sallallahu aleyhi veselleme geldi. İman edip ona tâbî oldu.  Sonra Rasulullah sallallahu aleyhi veselleme: “Sizinle hicret etmek istiyorum!” dedi. Efendimiz de onu Ashabdan birisine havale ve emanet etti. Daha sonraları bir savaş oldu. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem bu savaşta bir miktar ganimet ele geçirdi ve onu savaşa katılanlar arasında taksim etti. Bir miktar da ona ayırdı ve payını kendisine vermesi için Ashabtan birisine teslim etti. Çünkü o, askerin gerisinden geliyor, yolda düşen ve kalanları gözetiyordu. Orduya yetişince ganimet payını kendisine verdiler. – Bu nedir? diye sordu. Oradakiler: – Ganimet payı, Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem senin için ayırdı, dediler. Adam payını eline alarak Rasulullah sallallahu aleyhi veselleme geldi ve: – Bu nedir, yâ Rasulallah? diye sordu. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem: – Senin için ayırdım! Buyurdu. Adam: – Ben sana böyle dünya malı için iman edip tâbî olmadım. Fakat ben sadece sen

BU GÜN ONLARIN DOĞUM GÜNÜYDÜ

Resim
Fırına geldiğimde ortalıkta ekmek görünmüyordu. Eski bir dostum olan fırıncı: “Biraz bekleyeceksin ağabeyciğim. İki üç dakikaya kadar çıkarıyorum,” dedi. Kenardaki tabureye oturup beklemeye koyulurken, içeriye yaşlıca bir adamın girdiğini gördüm. Eskimiş ceketinin sol yakası altında bir madalya parıldıyor ve yürürken hafifçe topallıyordu. Selam verdikten sonra, fırıncının tezgâhına yaklaşarak: “Ekmeklerimi alayım! Benim ikizler acıkmıştır,” dedi. Fırıncı, adamın kendisine uzattığı torbayı alarak tezgâhın altına eğildi ve bir gün öncesine ait olduğu anlaşılan ekmeklerden 4-5 tane çıkardı. Ben o arada oturması için kendi yerimi o adama vermiş, tezgâhın yanına iyice yaklaşmıştım. Ekmeklerden birkaç tanesinin şekli değişmiş, katılaşmış, taş gibi olmuştu. Fırıncıya sordum: “Neden taze ekmeği beklemesini söylemiyorsun? Biraz sonra çıkacak dedin ya!” “Bayat ekmekleri kendisi istiyor. Çok fakir bir adam. Ona bayat ekmekleri yarı fiyatına veriyorum.” “Kim bu adam?” “Kendisi Kore gazilerind

EY KADIN! ALLAH'A NASIL ASİ OLABİLİRİM

Resim
Ahmed bin Saidi’l-Abid, babasından rivayet ederek şöyle anlatmıştır: “Bizim zamanımızda bir genç vardı. Allah-u Zülcelal ona çok güzel bir yüz vermişti. Bu genç, devamlı olarak camiye gidip geliyordu. Aynen onun gibi güzel bir kadın, ona âşık olmuştu. Genç bir gün, yine camiye giderken, o kadın yolunun üzerinde durdu. Genç onun yanından geçerken, kadın ona dedi ki: Ey genç! Ben bir şey söyleyeceğim. Sonra sen ne istiyorsan yapabilirsin. Kadının sesini hiç duymamış gibi yanından geçip gitti. Kadın ikinci gün yine böyle yaptı, üçüncü gün yine böyle yaptı. O genç, kadının yakasını bırakmadığını görünce, evine giderek kadına bir mektup yazdı. Besmele ile başlayan mektuba şunlar yazılıydı: “Benim tarafımdan şunu iyi bil! Bir kişi, Allah-u Zülcelal’ e âsi oldugu zaman, Allah-u Zülcelal ona hilimle davranır. İkinci sefer asi olduğunda, onun günahını hiç kimseye göstermez Üçüncü sefer isyan ettiğinde ve buna devam etme niyetinde bulunduğu zaman, Allah-u Zülcelal ona öyle bir gazaba ge

BU DÜNYADA HAYAT ÇOK KISA

Resim
Bir grup insan hacca gidiyordu. Mekke’ye yakın bir yerde konakladılar. O grubun yanına bir ceylân geldi. İçlerinden biri ceylânı ayağından yakaladı. Arkadaşları her ne kadar; -Salıver gitsin, dedilerse de, onlara güldü ve bırakmadı. Ceylân korkusundan küçük ve büyük abdestini bozdu. Sonra o kimse, ceylânı bıraktı. O şahıs öğle vakti, bir kenara çekilip uyudu. O uyurken bir yılan gelip, karnının üzerine çöreklendi. Arkadaşları ona; -Sakın hareket etme, karnının üzerinde yılan var diye, bağırdılar. O şahıs korkusundan altına büyük ve küçük abdestini yapıncaya kadar, yılan üzerinden ayrılmadı. Böylece ceylâna yaptığının cezâsını gördü. Netice olarak, insanların ve her şeyin yaratıcısı, yetiştiricisi, her ân tehlikelerden koruyucusu olan Allahü teâlâ, kıyâmet günü herkesi hesâba çekecektir. İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin, bir talebesine hitaben buyurduğu gibi: “Keyfine göre yaşa! Fakat bu yaşaman uzun sürmeyecek, bir gün elbette öleceksin. Gece gündüz düşündüğün, sımsıkı sarıldığın lezze

YAHUDİ ÇOCUĞU HİDAYETE NASIL ERDİ (GERÇEK HİKAYE)

Resim
Bir Yahudi çocuğun Türk bakkaldan hırsızlığı ile başlar hikaye… İbrahim Amca bir Türk. Fransa’da yaşıyor ve mütevazı bir bakkal dükkânı var, daha doğrusu küçük bir marketi... Ondan alışveriş yapan bir sürü site sakini var dükkânının çevresinde. Her milletten, her dinden, her renk ve ırktan pek çok insanlar… Bu evlerden biri de bir Yahudi aileye aittir. Hâdisenin kahramanı 7 yaşındaki Cad, bu Yahudi ailenin çocuğudur. Cad, her gün gelir ve İbrahim Amca’dan alışveriş yapar. Her gelişinde de ona çaktırmadan bir çikolatayı cebine indiriverir. Bu aylarca böyle devam eder. Bir gün yine gelir, alışveriş yapar. Ama her zaman yaptığı gibi çikolata çalmayı unutur ve dükkandan çıkar… İbrahim Amca, arkasından seslenir şefkatle: “-Cad, bugün çikolatanı almadın?” Ve uzatır ona her zaman Cad’ın aldığı çikolatayı… Şaşırır çocuk ve “Biliyor muydun?” der hayretle. İbrahim Amca başını okşar Cad’ın ve: “-Sakın bir daha çalma Cad, hırsızlık büyük bir suçtur. Başkasının hakkına tecavüzdür!

Kibritçi Kız

Resim
Bir yılbaşı gecesiydi. Dondurucu, kavurucu bir soğuk vardı. Yoldan geçenler paltolarının yakasını kaldırmışlar, atkılarına bürünmüşler, hızlı hızlı yürüyorlardı. Kimi evine geç kalmış, acele ediyor, kimi bir eğlence yerine gidiyordu. Çocuklar koşuyorlar, birbirlerine kartopu atıyorlardı. Gecenin zevkini en çok onlar çıkarıyorlardı. Kahkahalarla gülüyorlar, sevinçle haykırıyorlardı. Yalnız bir çocuk vardı ki gelip geçenler onun farkında değillerdi. Ufak bir kız çoçuğu. Başı açık, elbisesi yama içinde, yoksul bir kızcağız. Bir kapının önüne büzülmüş, çıplak ayaklarını altına almıştı. Soğuktan morarmış tir tir titriyordu. Üzerinde oturduğu taş basamakta buz gibiydi. Yavrucağız da sanki donmuş, bir buz parçası kesilmişti. Geniş bir mukavva kutunun içine sıralanmış kibrit kutularına bakarken gözleri yaşarıyordu. Evet, bu bir kibritçi kızdı. O gün bir tek kutu kibrit bile satamamıştı. Satsa, bir kaç kuruş para kazansa, kalkıp evine gider, annesiyle birlikte hiç olmazsa bir kase

TRAFİK CANAVARI! -Gerçek hikâye

Resim
Genç adam, köyüne gidecekti. Sabahleyin erkenden otomobiline bindi, yola çıktı. Çoluk çocuğunu yanına almamıştı. Yalnızdı. Şehrin kenar mahalleleri geride kalırken güneş doğmuş, ışıl ışıl bir gün başlamıştı. İçi içine sığmıyordu, Radyonun düğmesini çevirdi. Bir türkü: "Azrailin gelir kendi / Ne ağa der, ne efendi / Sayılı günler tükendi / Yolun sonu görünüyor..." Biraz hüzünlenir gibi oldu. Boşver, dedi; dünya işte!... Sevdiklerine kavuşacağı anı hatırladı. Mutlulukları, sevinçleri görür gibi oldu. Ruhunu ılık bir duygu doldurdu. İç geçirdi. Artık şehirden kurtulmuştu. Önünde yaklaşık üç saatlik bir yol vardı. Acele etmiyor, güzel şeyler düşünmeye çalışıyordu. Ne olduysa tam o sırada oldu. Sol taraftan silme bir otomobil geçti. Elektrik çarpmış gibi titredi. Direksiyon hâkimiyetini kaybetti. Otomobil şarampole sürüklendi, ancak durabildi. Korkmuştu. "Kelle mi götürüyorsunuz? diye söylene söylene otomobilden indi. Tehlikeli bir şekilde kendisini sollayan lüks

Sızlanan Kudüs Sözleri

Resim
MESCİD-İ AKSA'YI GÖRDÜM DÜŞÜMDE Mescid-i Aksa'yı gördüm düşümde Bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu. Varıp eşiğine alnımı koydum Sanki bir yeraltı nehri kaynıyordu. Gözlerim yollarda, bekler dururum 'Nerde kardeşlerim' diyordu bir ses. İlk kıblesi benim ulu Nebimin Unuttu mu bunu acaba herkes. Şimdi kimsecikler varmaz yanıma Resulden yoksunum, tek ve tenhayım. Rüzgarlar silemez gözyaşlarımı Çöllerde kayıp bir yetim vahayım. Mescid-i Aksa'yı gördüm düşümde Götür Müslüman'a selam diyordu. Dayanamıyorum bu ayrılığa Kucaklasın beni İslâm  [Mehmet Akif İnan] __________________________ AKSA VE KUDÜS İÇİN SÖYLENMİŞ BAZI SÖZLER ▪︎ Allah’ın evi esaret altındayken, Selahaddin nasıl kendi evinde yatar? -Selahaddin Eyyûb-i ▪︎ Kudüs düşerse Mekke düşer, Medine düşer, İstanbul düşer biz düşeriz.  -Mehmet deveci ▪︎ Yüreğimizi yakan en derin yarasın sen Kudüs. & ▪︎ Kalk Kudüs’e gidelim. Yahya peygamberin yanında büyüsün çocuklar. Elleri taş tutacak yaşa gelsin. Ka

BİR KUDÜS ŞİİRİ

Resim
CAHİT ZARİFOĞLU Zulumdur dinlenen başlarsa eğilmiş Gömleğin üzerine kadar çıkmış kalbteki kara leke Dikilsen dağların ötesini tutar elin Bir iki tank çer çöp olmuş gözüne perde Petrol ya da banker sellerinde  boğuluyorsun Külçe külçe dolar ya da sefalet secden olacak yerde O eski kadim iklim kimbilir nerde sürer Perişan birkaç evde kimbilir veliler dilinde Oturup konuşalım şunu. Bulsun kelimem kelimeni Eğer uyku daha aziz esirlik daha ehven değilse Bir deli akıl çırpınıyor aramızda Rızık korkusu can korkusu baş mesele Çıplan dünyadan çıplan ve gövdenden O büyülü çiçekleri yol arın bir kere Başını eğmiş zalimleri dinlersin Dersin 'lokmam ellerinde' Filistin bir sınav kağıdı Her mü'min kulun önünde De gerçeği yaz: Hakikat şehitliğe koşmaktır De isyan çağır yolun açılır cennet köşelerine KINIYORUM..! ABD VE TERÖRİST İSRAİLİ LANETLİYORUM!!! "KUDÜS, İSRAİLE BAŞKENT olamaz. Orası özeldir. 'İSLAMIN BAŞKENTİ' olarak kalmalıdır"