Kayıtlar

Şubat, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

YA HAYIR KONUŞ - YA SUS

Resim
"Ya hayır konuş, ya sus" Hadis-i Şerif  Dil, Allah'ın ademoğluna bahşettiği en büyük nimetlerden biridir. Fakat insan bu nimeti kullanmadan önce çok düşünmeli, maksadını aşan ifadeler kullanmamak için özen göstermelidir.  O takdirde konuşulacak her güzel sözün beşeri ilişkilerimizde anlaşılmayan değilde hep iyi neticeler için asıl hedefimiz olmalıdır. Tıpkı anlatılan ibretli  hadisede olduğu gibi.. FOTOĞRAF ŞAKASINDAN GERÇEĞE Yaz sezonunda arkadaşlarıyla birlikte Bozcaada'da tatil yapan Gökşin Özbak, burada bir hurda araba görünce, hemen aklına bir espri geldi. Genç adam, arabanın içine girip sağ arka koltuğuna oturdu ve ölmüş gibi poz vererek  fotografını çektirdi. Gökşin, tatil dönüşünde bu fotografı arkadaşlarına gösterip şaka yapacak ve "Trafik kazası geçirdim ve öldüm. Bakın bu da ölümümün fotoğrafı... Ben aslında bir hortlağım." diyecekti. (...) Tatil bitti ve Gökşin memleketine döndü. Kısa bir süre sonra gelen Ramazan bayramı vesilesi i

ARKADAŞINI AL BERABER CENNETE GİRİN

Hz. Enes (r.a.) anlatıyor:   Resûlüllah (s.a.v.) ile beraber bulunuyorduk. Bir ara azı dişleri görülecek şekilde gülümsedi. Sebebini sorduğumuzda şöyle buyurdular:  -Ümmetimden iki kişi Allâh'ın huzuruna gelirler. Birisi, -Yâ Rab, benim bunda hakkım var; hakkımı bundan al, bana ver, der. Allah Teâlâ da ötekine, - Hakkını ver, buyurur. Adam, -Yâ Rab, bende sevap nâmına bir şey kalmadı, der. Cenâb-ı Hakk, -Baksana, bu adamın sevabı kalmadı, ne dersin? buyurur. Adamcağız, - O halde benim günahlarımdan alsın, der. Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz bunu anlatırken gözleri yaşardı ve, 'O gün büyük bir gündür. İnsan; günâhının alınmasını ister' dedi. Bunun üzerine Allah Teâlâ hak sahibine, -Başını kaldır ve cennete bak, buyurur. Adamcağız, - Yâ Rab, inci ile işlenmiş, gümüşten ve altından köşkler görüyorum. Bunlar hangi peygamber, hangi sıddîk veya hangi şehitler içindir? der. Allah Teâlâ, -Bunlar, bana ücretini verenler içindir, buyurur. Adamcağız, -Bunların hakkını kim ö

SENİN CENAZENİ PAPAZA KILDIRTACAĞIM

Resim
SÜMBÜL EFENDİ TÜRBESİ Mâneviyat erbabı ile zahiri ulema arasındaki çekişmeler, İslâm tarihinde pek meşhurdur. Şeyhulislâm Ebussud Efendi ile, Şeyh Sünbülü Sina Hazretlerinin arasındaki hadisede oldukça maruftur. Şöyle ki: Ebusuud Efendi, ilk zamanlar maneviyata, tarikata pek inanmaz ve her karşılaştığında, Sünbül-i Sinan Hazretlerine çok ağır sözler söylryerek incitirmiş. Hatta bir defasında, münakaşa o raddeye gelmiş ki, Ebusuud Efendi, Sünbül Efendiye : - Senin cenaze namazını papaza kıldırtacağım, demiş. Sünbül Efendi de, amin diye dua ve istekte bulunmuş..   Aradan epey bir zaman geçtikten sonra, Sünbül Efendi, vefatına yakın bir zamanda mürüdlerini toplayıp şöyle bir vasiyette bulunmuş: - Evlatlarım! Ben yolcuyum. Öteki aleme göçmek üzereyim..  Vefatımdan sonra, musalla taşından kaldırıncaya kadar zinhar ağlamayacak ve hiç kimseye haber vermryeceksiniz. Cenazemi Fatih camiine götürüp, namazımı da orada kılacaksınız, demiş. Sünbül Efendi buyurduğu gibi vefat etmiş, sessizce

ÇOBAN VE ELMA AĞACI

Resim
Yaşlı çoban sürüsünü otlatmak için yaylaya çıktığında tepeye yakın bir elma ağacının altında dinlenir ve eğer mevsimiyse, onunla konuşarak: "Hadi bakalım evladım, derdi. Bu ihtiyarın elmasını ver artık". Ve bir elma düşerdi, en güzelinden, en olgunundan. Yaşlı adam sedef kakmalı çakısını çıkartarak onu dilimlere ayırır ve küçük bir tas yoğurtla birlikte ekmeğine katık ettikten sonra, babasından kalan Kur'an'ını okumaya koyulurdu. Çoban, bu ağacı yirmi yıl kadar önce diktiğinde sık sık sular, bunun için de büyükçe bir güğüme doldurduğu abdest suyundan geriye kalanı kullanırdı. Elma ağacının kökleri, belki de bu sularla kuvvet bulmuş ve kısa sürede serpilip meyve vermeye başlamıştı. Çoban o zamanlar henüz genç sayıldığından şöyle bir uzandı mı en güzel elmayı şıp diye koparırdı. Fakat aradan geçen bunca yıl içinde beli bükülüp boyu kısalmış, ağacınkiyse bir çınar gibi büyüyüp göklere yükselmişti. Ama boyu ne olursa olsun, ağaç yine de yavrusu değil miydi? Onu bir e

Besmelenin Fazileti

Resim
Saliha bir kadının, münafık ve cahil bir kocası vardı. Bu kadın " Bismillahirrahmanirrahim " diye besmele çekmeden, hiçbir işine başlamazdı. Kocası,onun bu haline kızar, kadıncağıza yapmadığı eziyeti bırakmazdı. O saliha kadın ise, kocasının eza ve cefalarına sabreder ve onun doğru yola gelmesi için Allah'a dua ederdi.  Birgün,kadının kocası iyice öfkelenmişti..Karısına yapacağı eziyet ve kötülük için bir bahane arıyor ve kendi kendine :  " Şuna bir oyun çevireyimde görsün ; bakalım onu rezil olmaktan kim kurtaracak ? " diye söylenip duruyordu. Başkalarına açıkça söyleyemediği inkarcılığı,artık bütün çirkinliğiyle,içinde dolup taşmıştı.  Hanımını çağırdı,ona bir kese altın vererek :  - Bunu iyi sakla !!! diye tenbih etti. Kadında kocasının emri üzerine hemen gitti,besmeleyi çekerek keseyi iyice sakladı. Bu arada kocasıda onu gizlice takip ediyordu. Sonra karısının haberi olmadan keseyi, karısının sakladığı yerden aldı. İçindeki altınları boşaltarak, k

ŞEYH EBÛL VEFA HAZRETLERİ

Resim
EBUL VEFA HZ. TÜRBESİ İstanbul'un alındığı, Bizans'ın yıkıldığı yıllardır. Ama Akdeniz huzursuzdur hâlâ. Rodoslu çapulcular Bahr-ı Sefid'in çıbanıdırlar. Evet bu adada güzel üzüm yetişir ve nefis zeytin olur. Ama ada sakinleri bağla bahçeyle uğraşmaz. Ticaretten ve sanattan da uzaktırlar. İyi bildikleri tek iş vardır: 'Yol kesmek!' O yıllarda Rodoslu haydutlar ticaret gemilerini yağmalar, sahil köylerini basarlar. Zahmetsiz kazandıklarını saza, şaraba yatırırlar. Liman kenarındaki batakhaneler eşkıya kaynar. Bu işrethanelere abone olabilmenin tek yolu vardır: Daha fazla soygun yapmak, daha fazla can yakmak. İşte günün birinde, içinde Ebûl Vefa hazretlerininde bulunduğu hac kafilesi şakilerin saldırısına uğrar. Mübâreğin kaybedecek bir şeyi yoktur. Hepi topu üç beş ölçek hurma, birkaç testi zemzem. Ama korsanlar insan sarrafıdırlar. Müminlerin ona gösterdiği hürmeti gözden kaçırmazlar. Böylesi asil biri para etse gerekdir. Öyle ya, Osmanlı âliminin uğruna

ALTI YÜZ DİRHEMLİK İP

Resim
Bağdat. Dul bir kadın. Altı öksüz çocuğu ve bir de ihtiyar ana. Kadın geçimi sağlamak üzere, hafta boyu el emeği verir, göz nuru döker iplik eğirir, pazara çıkar ve anası ile çocuklarının rızkını temin etmeye çalışırdı. Vakti tamam olunca bu dul kadın vefat eder, çocukların bakımı ise ihtiyar kadına kalır. Kadın pazara her hafata çıkamıyor, ip eğiriyordu. Bir zaman baktıki altıyüz dirhem kadar ip eğirmişti, pazara götürmeye karar verdi. - Ya Rabbi! Bu öksüzlerin, yetimlerin rızkını ver, diyerek sabah erkenden pazarın yolunu tuttu. Yolda giderken Şeyh Abdülkadir Geylani Hazretlerinin evinin önünden geçiyordu. Onu görünce durakladı. Şeyh mürüdleriyle sabah namazından çıkmıştı, yaşlı kadını görünce duraklayarak: - Hoş geldin bacı, nereye gidiyorsun? - Bir miktar ipliğim var, pazara götürüp satacağım. - Ver bakalım. Benden altıyüz dirhem ip isteniyor, bunu ver de ben satayım. - Memnuniyetle, lütuf buyurmuş olursunuz, efendim dedi ve ipi verdi. Abdülkadir Geylani Hazretleri eline al

Lokman Hekimin Hikmetli sözleri

Resim
Lokman Hekim Hakkında Kısa Bilgi Lokman Hekim, Hz. Davut döneminde yaşamış ulu ve bilge kişidir. Rivayetlere göre, Hz. Davud’dan ilim öğrenerek, Hz. Davud’un vezirliğini yapmıştır. Kur-an-ı Kerim’de adı ve oğluna verdiği nasihatler bulunmaktadır. Peygamber olup olmadığı konusunda kesin bir bilgi yoktur. Kur-an’da adı bir sureye verilmiştir. Babasının adının Baure olduğu ve Hz. Eyyub’un teyzesinin oğlu olduğu gönünde rivayetler vardır.  Çok düşünen, az konuşan Lokman Hekim, bir defa konuşur, gerekli olmadığı sürece konuşmazdı. Cenâb-ı Allah şöyle buyurur: “And olsun ki, Biz Lokman’a Allah’a şükretsin diye hikmeti verdik. ” Hikmet; doğru bilgi, ilim, dinde derin görüş ve isabetli fikirdir.  ”Lokman Hekim yeryüzündeki bütün bitkileri araştırır, Allah’ın izniyle hastalıklara şifa bulurdu. Şifa dağıtan Lokman Hekim'in ölümsüzlük iksirini bulduğu rivayet edilir. - Lokman hekim’e sormuşlar  “bu dünyada ne öğrendin?” 1- Namazda kalbime sahip olmayı öğrendim. 2- Misafirl

SOMON BALIĞININ MUCİZE YOLCULUĞU

Resim
SOMON BALIĞININ MUCİZE YOLCULUĞU Tatlı suda doğup, tuzlu suda (okyanusta) büyüyüp, tekrar tatlı su kaynağına geri dönmek için, 3200 km'lik yol kat eder. 90 derece dikey yokuşları ok gibi fırlayararak, nehir kolunu hassas bir şekilde ısrarla geçer. Nihayet doğduğu gölü mucizevi bir şekikde bularak, yumurtasını oraya bırakan efsanevi bir balıktır. SOMON: Ayni zamanda, Her canlının rızkına kefil olan yüce Allah (cc), vaadini yerine getirircesine, o tırmanışlı güzergahta, başka canlılarında beslenmesine ve yaşamına vesile olan bir balıktır.. {Bir Ayet} (Birçok canlı, rızkını kendi elde edemez. Sizin de, onların da rızkını Allah verir.) [Ankebut 60

ZENGİN VE DİLENCİ

Resim
ZENGİN VE DİLENCİ Vaktiyle çok zengin bir adam vardı. O kadar zengindi ki. malının ve parasının hesabını bilmezdi. Yine de son derece cimriydi. Günlerden bir gün kapısına bir fakir geldi. — Allah rızası için karnımı doyurun, diye yalvardı. Merhametsiz zengin: — Defol kapımdan. Çalışıp kazanacağın yerde dilen­mekten utanmıyor musun? Defol, dedim... Fakir boynunu büktü. — Ne tuhaf. Hadi ben fakir olduğum için yüzümü bu­ruşturuyorum, sen zengin olduğun halde gülmeyi, güzel söz söylemeyi unutmuşsun. — Defol dedim, defol.. — Kibirlenme, ne fakirlik, ne zenginlik ebedidir.. Bir gün bütün malını kaybedip fakir olabileceğini hiç düşün­dün mü? Merhametsiz zengin büsbütün sinirlendi. Hizmetçisine bağırdı: — Defet şu herifi başımdan! Hizmetçi ezile-büzüle fakiri kovdu. Bir kaç yıl geçti... Merhametsiz cimri zenginin işleri bozuldu. Her şey ters gitmeye başladı. Sanki altını tutsa kömür oluyordu. Bütün parası kısa süre içinde erimiş, elinde avucunda hemen hiçbir şey kalmamıştı. Ve bir gü

EKMEK VEREN ELİ KIRAN BABA

Resim
Bağdat'ı kıtlık kırıp geçiriyordu. Herkesten önce de hamallar açlık çekiyordu. İçinde ekmek piştiği, sokağa kadar yayılan kokudan belli olan bir evin kapısından seslendi hamalın biri: - Allah rızası için birazcık ekmek. Günlerdir lokma girmedi ağzımdan. Tandırın başındaki kadın taze ekmekleri kızına uzattı. "Ver şu adama" dedi. Kızcağız ekmekleri güzelce katlayıp verdi aç hamala. Hamalın sevincine sınır yoktu. Evine doğru hızlandı. Kim bilir kaç günlük açlığını giderecekti? Tam bu sırada karşıdan gelen birinin sert ikazı durdurdu onu: - Çabuk söyle, bu ekmeği hangi evden aldın? Geriye bakıp eliyle işaret etti: - İşte şu evden. Adam kızgın şekilde salladı başını: - Yanılmamışım, böyle zamanda başka kimin evinden alınabilir ekmek? diyerek eve doğru ilerledi. Kapıyı açar açmaz da sordu: - Kim verdi ekmeği hamala? Hanım korkudan kızını gösterdi. Güya kızına acır, bir şey yapmaz diye düşünmüştü. Halbuki adamın şükürsüzlük ve cimrilik içine işlemişti. Elindeki sopayı hızla

EVLİYA

Resim
EVLİYA Yaşlı adamın hastalığına çare arayışında umudu bulduğu beklenmedik adres. Yaşlı adamın hastalığına çare bulunamayınca, kendisine evliya denilen birinin adresini vermişler. Söylenenlere göre en ağır hastalar o zatın duasıyla iyileşebiliyormuş. İhtiyar adam verilen adresi çaresizlik içinde cebine atıp doktorun yanından ayrıldığında, sokağın köşesinde simit satan 6 – 7 yaşlarındaki bir çocuğa rastladı. Çocuk son derece masum gözlerle kendisine bakıyor ve onu tanıyormuş gibi gülümsüyordu. Adam, o yaştaki çocukların tamamen günahsız olduğunu düşünerek yoluna devam ederken, aniden duruverdi. Simitçinin üzerindeki eski tişörtün üzerinde bir “E” harfi yazılıydı. Ve bu “E” mutlaka evilyanın “E” si olmalıydı… Aradığı evliyaya bu kadar çabuk ulaşmanın heyecanıyla yanına gidip bir simit aldıktan sonra; – “Doktorlar benim hasta olduğumu söylediler,” dedi. “İyileşmem için bana dua eder misin?” Çocuk bu teklif karşısında şaşırmışa benziyordu. Kafasını olur der gibi sallarken; – “Ben

ADI HUZUREVİ...

Resim
Adı Huzurevi… 5 senedir huzurevinde yaşayan bir anne'nin kaleminden duygusal bir hikaye.. Buz gibi odalardan müteşekkil kocaman binalar yaptılar, adına  huzurevi dediler. daha iyi bir yaşam sunması için değil sadece para kazanmak için, hayalleri  kâbusa çevirdiler.. Ömürlerinin son dönemlerinde, yani, evladının yardımına ve sevgisine tam ihtiyacı varken anneleri, babaları oralara doldurdular.. adınada huzur evi dediler. Oysa huzur hiç uğramadı oraya. Eskiden yaşlılarımızı kapatmazdık başka yerlere. Onları nimet bilirdik. Boyunlarını bükük bırakmazdık ve dualarını alırdık.. Dışarıdan huzurlu gibi görünen, bu sessiz sakin binalarda, ne fırtınalar kopuyor kimbilir. Kaç anne anlatmak, haykırmak istedi duygularını, kaç anne yazmak istedi bilinmez.  İşte o annelerin adına yazdım bu satırları. Bu mektup huzursuz odalardaki yüreği yorgun annelerin sessiz çığlıklarıdır…. Takvime baktım da 5 sene olmuş buraya geleli. Nasıl geçti o 5 sene bir de bana sor.? Çok bakmıyorum t