BİR ÇANAKKALE HİKAYESİ


AFYONLU ALTI PARMAK AHMET VE ÇANAKKALE ANILARI


Yıl 1952, Ağustos ayının 20'si; trenimiz Balıkesir'den hareket etmiş,gecenin karanlığı içinde ilerliyordu. Tekerleklerin ray üzerinde çıkardığı mekanik sesler, yavaş yavaş azaldı ve sonra, bir istasyonda durdu. Yolcular indi, yolcular bindi.Kısa bir düdük öttü ve tren tekrardan hareket etti...

Kopartıman kapısından orta yaşlarında bir zat başını uzattı:

"-Gel Hanife burda boş yer var..."
Dedi ve arkasından bize de selâm verdi.


Kendilerine kolaylık gösterip yer verdik; karı - koca pencere önüne geçip oturdular.. Polatlı'ya gidiyorlarmış, kendisinin Çanakkale Gazisi olduğunu, İstiklâl Savaşı'na da gönüllü olarak katıldığını, henüz madalya vermediklerini söyledi. Ama devlete hiç küs değildi. Ne paradan, ne de topraktan söz açtı. Vatan da benim, devlette benim; işte benim madalyam! Dedi ve sağ elini bize uzattı, dört parmağını Seddülbahir Cephesinde bıraktığını, yillar yılı böyle yaşadığını tatlı tatlı ilave etti. "


- Nerelisiniz çocuklar,"
Deyip, bir de bizi konuşturmak istedi.
Ben, Çanakkaleli olduğumuzu, üstümüzdeki elbiselerden göründüğü gibi askeri ögrenci olduğumuzu, Ankara'ya gittiğimizi söyledim... O kadar çok sevindi ki , karısına:
"-Hanife, şu sepeti açta böreklerden ver bakalım çocuklara, yesinler..
"Not defterimi çıkardım. Gazimizin adını ve o zaman ki birliğini öğrenmek istedim.
Amanın dostlar neler anlatıyor neler! Yazmakla bitmez, tükenmez! Her birinin ayrı bir hikayesi, ayrı bir anlamı bir canlılığı var sözlerinde!!!

Gazimiz derin bir nefes aldı; yüzüne bize döndürde ve!!! "

- 12'nci tümen, 1'inci alay, 2'nci tabur, 3'üncü bölük piyade eri, Afyon vilayeti, Sandıklı kazası Hüseyin oğlu Ahmet (Altıparmak) ben Seddülbahir cephesi'ne intikal ettiğim zaman orada zeytinler yeni çiçek açmıştı. Varın siz tarihini düşünün! Etraf yeşillik içinde; düşman gemilerinin attıkları "insan boyu" mermiler vallah toprağı hallaç pamuğu gibi atıyor; derin derin çukurlar açıyordu. Ama bu mermilerden sonra, İngiliz gavuru süngü hucumu yapıp, siperlerimizi ele geçirmek istiyorlardı.

İşte böyle bir bombardıman da düşman mermisinin parçalanması sonucunda, yandan gelen bir şarapnel parçası, tüfeğimi parçalarken, görüldüğü gibi dört parmağımı da alıp götürdü!!!!!
Bir an durdu.Yüzüme baktı... O tek parmaklı elini omuzuma koydu...

"Şimdi size bir destan okuyayım da dinleyin,"dedi

"O büyük toplardan çıkan mermiler
Havada haykırır bağırır inler
Düştüğü yerleri tarumar eyler
Doğrusu durdurur akl-i insani

O müthiş seslerden kulak işitmez
Toprakta, dumandan göz gözü görme
Kafirin topları hiç aman vermez
Hasılı beladır bombardımanın

Denizden karadan havadan her gün
Yağdırır ateş demirler bütün
Ceddimiz görmedi böyle bir düğün
Zapt etsin tarihler bu şanlı anı

Çanakkale Harbi erlik meydanı
Erkeklik edenler alır nişanı
Nişanlı askerin başkadır şanı
Bu şanı alanın halistir kanı.

Gazilik bir şandır, şehitlik nime
Zaten bu can da bize emanet
Verirsek bu yolda, verilir cennet
Şehidin şüphesiz Cennet mekanı.."

"Destur" sözüyle destanı kesti! "
-Nerede kalmıştık?" Deyip anlatmaya devam etti:

"-İşte bu savaşta,parmaklarımı kaybettigim sırada, öyle bir hararet bastırdı ki, bir damla su bana hayat vereceğine can-ı gönülden inanıyordum... Yanımda su yoktu. Esasında çevremizde de su bulmak mümkün değildi.

O savaşın kaçınılmaz çaresizliği içinde kıvranıyordum. Karşımda aniden iki yiğit belirdi. Yiğitler beni oturur vaziyette getirdiler. Bileğimi bağlıyarak kanımı durdurdular. Bana bir tas su ikram ettiler kaybolup gittiler. 

Sonra büyük bir gayretle geriye gidebildim. Kilitbahir köyünün az ilerisindeki Ağ Deresi Hastanesine getirdiler. Ilk tedavim orada oldu.
Artık savaş benim için bitmişti. İstanbula oradan da memlekete gönderdiler.


Ortalık yatıştı, Hanife ile evlendim. İki çocuğumuz oldu onları da vatan sevgisiyle yetiştirdik, bizden sonra, onlar ve sizin gibi gençlere Vatan nöbetini devrettik evlat...  Söz yumağı uzayınca:
Hanife hanım araya girdi
- "Yeter artık Ahmet, çocukları sıkıyorsun..."

Karısının sözlerini duyunca doğruluk derecesini ölçercesine yüzüme baktı. Bizden memnuniyet ifadeleri almasına rağmen, yine de Hanife hanıma saygısından dolayı, söz yumağına şöyle bir ilmik attı. Arkasına yaslandı:

- "Siz bu vatanın çiçeklerisiniz evlatlarım, dedi..."

(Alıntı ve derleme)

Yorumlar

Kalemyazar dedi ki…
Harika bu tür anıları ve hatıraları tüm gençlerimiz okumalı teşekkür ederiz

Bu blogdaki popüler yayınlar

BİR KUDÜS ŞİİRİ

İftira İle İlgili Hadisler

ORUÇLA İLGİLİ AYET VE HADİSLER